Kayıtlar

Mart, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tel Aviv: Tov, yallah, bye!

Resim
Sınır kapısındaki 2 saatlik bekleyişimizin ardından İsrail'deyiz. Boarding completed! Ülkenin en güneyindeki Eilat'tan çıkıp merkezdeki Be'er Sheva üzerinden Akdeniz kıyısındaki Tel Aviv'e doğru yola koyuluyoruz. Yolların kaymak gibi, işaretlerin bir sürü bir sürü, düzeninse alabildiğine olduğu bir yerdeyiz. Daha karşımıza pek bir şey çıkmadı, palmiye ormanlarına (çiftliklerine mi demeli, ağaç gövdelerindeki poşetlerden bişi [yağ?] topladıkları anlaşılıyor) bakıp wowww çekiyoruz. Bir dinlenme tesisi bulsak da karnımızı doyursak derken karşımıza Yotvata çıkıyor. Burası doğal yaşam parklarının da olduğu, gelirinin büyük bir kısmını süt ürünlerinden elde eden bir kibutz, yani kolektif yaşam birimi. Üniversite yemekhanesini andıran büyükçe bir markette hediyelik eşyalardan şaraplara, yemeklerden klasik market ıvır zıvırına pek çok ürün bulabiliyorsunuz. Yediğimiz yemeklerin güzelliği bir yana, çalışanların menüye dahil olan salatadan az aldığımızı görüp "buncacıkla

Har

Resim
Ankara'daki (bu kaçıncı-en son) bombalı saldırının ardından reel siyaset tartışmaları (yine-yeni?-yeniden) insanın üstüne üstüne geliyor. Haberlerine baktıkça umutsuzluğa kapıldığım bir dünyada belki de başımı başka bir yöne çevirmem gerek diye düşünüyorum. Dünyaları kurtarmakla harcayasım yok kahve keyiflerimi... Bugün işimle ilgili konuşmak istiyorum. İşim, verili bir metni başka bir dilde hayal etme işi. Ben bunun eğitimini almadım ama yapa yapa ilerlettim kendimi. Şunu Türkçe nasıl deriz, bunun İngilizcesi ne ola ki diye diye süregiden bir merak zaman içinde başka insanlarla-kurumlarla sözleşmeler imzaladığım, yeni şeyler denemek için can attığım bir noktaya geldi.  Yeni şeyler denemek, kendime hodri meydan demek istememin nedeni, bir süredir büyüdüğümü hissedememem. Kelime listelerimle yatıp kalktığım, telaffuzunu bilmediğim kelimeyi öğrenmiş saymadığım dönemlerden yeniye kapı açmayı geçtim bildiğimi de unutuşa bıraktığım miskin bir döneme geldim.  Aslında çok da

Böyle *ok Daha Güzelsin

Resim
Geçen Twitter'da dolanırken TV'de (TV8'de) yeni bir Tanrım-beni-baştan-yarat programı olduğunu öğrendim. Birbirleriyle evli bir adam ve bir kadından oluşan yarışmacı çiftler, hangi adamın kadınına en başarılı (re-)benliği dayattığını göstermek için gey enerjisi yüksek bir jüri karşısına çıkıyor. Önce (bilmemkaç yıllık evlilikleriyle örnek ya da mutlulukları bir de bilmemkaç yaşındaki -Allah bağışlasın- bir çocukla taçlanmış) çiftimizin salonuna konuk oluyoruz. Bir çay içip çiftimizi daha yakından tanımak için yatak odalarına dalıyoruz. Amacımız evin hanımının çarşı-pazar (öhöhö, market!) "kombin"inden başlayarak düğün-dernek (gece klübü olacak değil ya) kıyafetlerine hızlıca bir göz atmak, kadına bunlardan bir defile sundurmak. O esnada beyimiz kadınının gardırobundan beğenmediği ne varsa atma hakkına sahip. Adamın seçkisi: Kış-İlkbahar 2016 (ile sınırlı kalsa keşke!) Sonra alışveriş faslı başlıyor. Kadının ne giyeceğine dair öneriler sunmak yine adamın i

AnksiYETER!

Resim
Anksiyete, kötü bişiler olacak beklentisi. "I got a feeling, I got a feeling, danger is coming, danger is coming, danger is coming, oh oh oh..." Kimilerinde belli durumlarda verilen norrrmal bir tepkiyken kimilerinin içine işlemiş bir özellik bu. 90 aldığınız sınavdan "neden 100 almadın?" diye sıkıntı yaratan, ne yapsanız yaranamadığınız, hata yapmanıza izin vermeyecek kadar sizi "düşünen" kurtlar tarafından büyütüldüyseniz vay halinize! "En iyisi" olmadan yeterince iyi saymayan, kendine en acımasız davranan kişi yine kendisi olan, onun bunun onayı peşinde şekilden şekile giren birine dönüşmeniz işten bile değil. Ben dönüştüm de ordan biliyorum.  Boğaziçi'ne yüksek lisans mülakatı için gittiğim İstanbul'da Gezi-öncesi Gezi Parkı'ndaki evsizlere, birkaç aya aralarına katılacağım yeni arkadaşlarım gibi bakmış, buna inanmayı başarmış biriyim.  Çoğu kişinin burun kıvırdığı işleri layığıyla yerine getirmiş, okuduğu bölüm