Kayıtlar

Ağustos, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dugnad: İmecenin Norveççesi

Resim
Dugnad (dügnad diye okunuyor), ilkokul ders kitaplarımızdan aşina olduğumuz imece kavramının Norveç'te hâlâ canlılığını koruyan hali. Topluluk olma bilinciyle kendi sorumluluğunu üstlenme ve bir araya gelip iş kotarma anlamı taşıyor. Dugnad yapımı Posta Yolu Aslına bakarsanız bir topluluk olarak dayanışma pratikleri ne dugnad'la, ne de imeceyle sınırlı. Çerokilerden İrlandalılara, Afrikalılardan İskandinavlara pek çok halk, kültür ve coğrafyada varlığını farklı isim ve biçimlerde sürdürüyor. Belki de müktedirlerin "koruması" dışında kalmış ortamlarda daha kolay ortaya çıkmış olmasını bekleyebiliriz. İngiliz literatüründe "bee" (arı) olarak yer edinmiş bu kavram "karınca gibi çalışıyorlar, maşallah!" şeklindeki sosyal davranış ilişkilendirmemizi yanlış bir etimolojiye oturtuyormuş. Kelimenin kökeni meğer komşularla yardımlaşma anlamına gelen been ya da bean imiş. Dugnad ise eski Norveççe yardım kelimesinden geliyormuş. İmecenin etimolojisi i

Sınırlarını çizerken kendimin

Resim
Her iki üç yılda bir oradan oraya taşındığımız küçüklük yıllarımda taşınma öncesi hazırlıklarını annem yapar, benim eşyalarımı da toplar, eşyalarım arasından neyin atılıp neyin kalacağına yine annem karar verirdi. Şimdilerde havalimanlarında çekçekli valizleriyle ailelerinin peşi sıra check-in yaptırmaya giden çocukları görünce mutlu oluyorum. Kendi hazırlaması, taşıması, sahip çıkması gereken bir eşya parçası o... Benim eşyalarıma dair sorumluluğum olmadığı gibi, onlar üzerinde söz hakkım da yoktu. Haliyle yolculuklarımın çantası ve hayatımın eşyaları aslında annemindi. İlk okuduğumda çok yadırgamıştım. Oyuncaklarıyla oynatmak istemeyen bir çocuğa zorla oyuncaklarını paylaştırmayın diyordu yazıda. Bana öğretilenin aksine "benim" demenin o kadar da kötü bir şey olmayabileceğini sanırım ilk o zaman düşündüm. Sınırlarım vardı benim. Konuşmak, paylaşmak (maddi-manevi) istediklerim benim kararıma tabiydi. Ve bu sınırlara saygı duyulması gerekiyordu. İşyerinde buzdolabın

Bir yolcuğun çantası

Resim
Perşembe uçuyorum. Önce Smyrna'ya, ardından Angara'ya. Tamamen iptal sandığım bir planın yeniden dirilmesi bu. Daha neredeyse 4 ay önce oradaydım ama yeniden gitmek istedim. Özlememem gerek'lere, şunda kalmam böyle takılmam gerek'lere, gereksizliğinin farkında bütün gerek'lere bir itiraz gibi. Eskide kalan arkadaşların yenilerini görebilecek miyim? Onlar ben de tam olarak ne arıyor olacak bilmiyorum. Zamanında çok eğlendiğin, ailen bildiğin insanlarla daha sonra yeniden görüşmemek belki de en iyisi. Ama tamamen kopuşun fizibilitesi olmayan durumlarda azar azar almayı tercih ediyorum.  Çünkü pek çoğumuz insanları fotoğraflar halinde hatırlıyoruz. Anlar beliriyor aklımızda, belli bir ışık, çerçeve, kompozisyon. Çamur halimizi dondurup sabitleyen düşünce yapılarımız var. Yeniden tanışmak istemez miyiz? Bu kez evlerde kalmıyorum. Bu yanılgıdan uzak durmak istedim, fazla geldiğinde kapanabileceğim, kendime ait bir odam olsun istedim. "Lüks"e düştü

Gerçekçiliğin dibi

Resim
Uzun süredir görüşmediğim ama üniversiteden çok sevdiğim bir arkadaşımla konuştum az önce. Planlarından bahsetti bana; şimdiki işinin yanına -işinden eğitim için bir destek almasa da- yüksek lisans eğitimi eklemek istediğini anlattı. Haftasonları olsun, yıllık izinleri olsun deney yapacak, 2 yıl dediğin nedir ki deyip dişini sıkarak yüksek bir ortalamayla doktora kapısını aralayacaktı. Dün yine üniversiteden çok sevdiğim bir başka arkadaşım 7 ay sonra kocasından ayrılıp formalite evlilikle Avrupa'ya göç etme planından bahsetti. Evleneceği kişi kendisine daha önceden iş bulmuştu zaten, güvenilirdi; dili öğrenir öğrenmez güzel işler bulacak, sonrasında da vatandaşlığı kapıverecekti. Zaman zaman hepimiz iflah olmaz bir iyimserlikle doluyoruz sanırım. Hayaller kısmındayız henüz resmin, hayatlar/gerçekler sonradan gelecek. Hayallerimizde hep enerjik uyanıyoruz güne, ne iş olsa yaparız ağbiciyiz, terlemiyoruz, saçımız hep şekil, iş üstüne iş bitiriyoruz, sonra çıkıp sporumuzu yap

Rrraşa ile bir bitemeyen muhabbetimiz

Resim
Tarih kitaplarındaki sıcak denizlere inme meraklısı imparatorluk ve güney kıyılarımızdaki yaz ortasında kürk delisi turistler dışında benim Rus milletiyle ilişkilenmem üniversite 2. sınıfa denk düşer. Kendini yeni yeni keşfeden ama güzel güzel yetişmesini sağlayacak destek ortamından mahrum bir gey genç olarak Ukrayna pasaportlu bir Rusla boyfriendleşmiştim. İlk aşk, uzak mesafe ilişki, ecnebi partner (bu konuyu ayrıca didiklemeli), hangi temadan istersen vardı. Bünyeye fazla geldi, uzun yıllar hasar bıraktı. Sonra "Rusya ile uçak krizi" diye bir başlık altında pek çoğumuzun hayatında lüzumsuz ama ekonomiye etkisi göz ardı edilemez etkiler türedi. Biz de o krizin ardından burada Rus bir arkadaş edindik. Bir bitmeyen muhabbet de işte orada başladı. TC-Rusiya muhabbetini "eskisinden de iyi" (beklentilerimizin yüksekliği bazen beni kendimizden korkutuyor) seviyelere taşımaya kararlı bir günde biz de bu Ruski arkadaşımızı evimizde akşam yemeğinde ağırladık. 1

İhtiyaç molası

Resim
Tam bir yıl önce veda ettim Ankara'ya. Son günlerimizi geçirdiğimiz otelden Farabi'ye inip arkadaşlarımla bir kahvaltı yaptım. Sonra kaç bavul eşyamızı bir servis aracına yükledik beyimle. Cinnah'ı geride bırakırken hüzünlendim, kapıyı kaydırıp atlayasım geldi alışkanlıklarıma. İstediğin bile olsa başlangıçta zor gelebiliyor. Alışkanlıklar da kendi bildiğini istiyor. Amman'daki hayatımızın ikinci yarısına başlarken zorlu ama öğretici bir yılı geride bırakmanın rahatlığını yaşıyorum. Ne beyimin ne de benim ait olduğum bir ülkede birbirimize daha sıkı kenetlendik, yalnızlıklarımızı birbirimizle paylaştık. Şimdi daha güvende yaslıyoruz sırtımızı birbirimize. Keşfetmeye daha açığız ne varsa. Bu ikinci yarıda hafiflemek istiyorum. Zihnimden, bedenimden, hayatımdan ve çevremden bana iyi gelmeyenleri ayıklamak... Ev yol olmuşsa artık, yolun ihtiyacına uyup hafif çıkmak istiyorum.

Bir yolculuğun treni

Resim
Nasıl heyecan verici bir trene atlayıp kuzeye gitmek! Ahkam kesmeye değil öğrenmeye mecbur yaşamayı seçmek. Yeniden yeniden gömmek kendini. Sonra bir yeni'den filizlenmek. Özgür bırakmak, geride bırakmak bazı şeyleri. Tanıdığın kimseninkine benzemeyen bir hikayede. Yazmak kendini nasıl heyecan verici!