Yunan'da

Nereden geldiyse geldi, dün Arapça dersinde "örnek cümle" kurarken Hiba adlı "Allah vergisi" kıza her Kristmıs Yunan'daki anacığına mektup yazdırmaya karar verdim. Sonra bu sabah beyim Derti Radyo'yu açıverdi ve ben anlatacağım deyip de bir türlü anlatmadığım Atina seyahatimize geri dönüverdim. Türk mü Yunan mı kahvemi yudumlarken havalimanına iner inmez burnuma çalan Ege havasını anımsadım. Belki bir kısmını kafamızdaki hayallerle şekillendiriyoruzdur ama krizle birlikte ölümüne çalışanlar yerine hayatın keyfini ne olursa olsun sonuna kadar çıkarmaya çalışan insanlar gördüm. Cıvıl cıvıl sokaklar, kafeler, restoranlar, her yer yeşil, kuşlar teras kahvaltıcılarının ekmeklerinin peşinde, tatlar tanıdık ama daha belirgin, uyku kesintisiz...

Şehirden ayrılacağımız gün bir gey kafede otururken şehirden insanlarla tanışma isteğimiz mekan önü masalarının ful olmasıyla yerine geldi. "Bu havada içeride mi oturulur?" bakışlarıyla "ama dışarda da yer yok işte" gerçekliğini bir türlü hazmedemeyen bir çifti masamıza davet ettim. "Buyrun, bizim masamızda yer var, lütfen buyrun" diye başlayan basit bir yer verme misafirlerimizin kibar çekingenliğiyle başladı, sorular "aa, öyle mi?"ler ilerlerken soğşıl medyalardan ekleşildi felan...

Benim o seyahat etmeye bayılan, yılların Atinalısı çiftten aklımda kalan Atina'dan çok sıkıldıkları oldu. E inanamadık tabi, nasıl olurdu yani?! Her gün iskender yemenin tat vermeyişi gibi herhalde, neresi olursa olsun insan değiştirmek, değişmek istiyordu belki de...

Bir şarkıyla tamamlayalım da Yunan'a selam olsun:
https://www.youtube.com/watch?v=PxNPlUoJcSA

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dillerden düşmeyen 12 Arapça ifade

Norveççe Öğrenmeye Nereden Başlamalı?

Norveç'in "ayıp" gençlik dizisi: Skam