Ders

Ben küçükken evde kırmızı ciltli bir Büyük Dünya Atlası'mız vardı. Avustralya nerede, komşularımız kimler hep oradan öğrendim. En sevdiğim haritalardan biri Avrupa Siyasî'ydi. Sınırın hemen öte yanından tut da okyanus kıyısına kadar ülkelerin başkentlerini ezberler, her bir ülkeye dair ordan burdan besleme izlenimlerle o isimlere kendimce resimler eklerdim. Gariptir, Oslo bana Avrupa'nın geri kalanından farklı bir his verirdi. Sanki tüm Avrupa benimdi de Oslo, Norveç çok çok ötede, erişilmez bir kara parçasıydı.

Üniversite hazırlıkta sevdiğim köşe yazarlarını es vermeden ciddiyetle takip edip klasikleri birer ikişer okumaya çalışırken "kitap, kâtib, mektub..." gibi farklı formlara bürünen kelimelerden merakla Arapça nasıl bir dildir acaba diye düşünürdüm. Biraz biraz Rusça, Almanca, İspanyolca öğrendiysem de Arapça sanki hep ulaşılmaz, öğrenilmez bir dildi benim için.

Hayat insanı bazen böyle ters köşeye yatırıyor işte. Bir yılı aşkın bir süredir Arapça öğreniyor, tatillerde Norveç'e gidip geliyor, seneye Oslo'ya taşınmayı planlıyorum. Seni çağırana git, içine kıpırtıyı koyanın peşine düş, diyor hayat.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dillerden düşmeyen 12 Arapça ifade

Norveççe Öğrenmeye Nereden Başlamalı?

Norveç'in "ayıp" gençlik dizisi: Skam